Tüplü Dalışta Sağlık ve Güvenlik Rehberi
- Fırat ÇELİK
- 2 gün önce
- 18 dakikada okunur
Su altının büyülü dünyasına adım atmak, eşsiz bir deneyim ve büyük bir tutku. Ancak tüplü dalış, her ne kadar eğlenceli olsa da, fiziksel ve zihinsel hazırlık gerektiren, kuralları olan ciddi bir aktivitedir.
Bu rehberin amacı; ister ilk dalışınızı yapacak olun, ister deneyimli bir dalgıç, maceranızı her zaman sağlıklı ve güvenli tutmanız için gerekli temel bilgileri size sunmaktır. Unutmayın, doğru bilgi ve önlemler, dalış keyfinizi en üst düzeye çıkarmanın anahtarıdır.
Şimdi gelin, dalış öncesi, sırası ve sonrasında dikkat etmemiz gereken hayati güvenlik ve sağlık kurallarını adım adım inceleyelim.
(Makalenin Özet Videosu) ⬇️

Tüplü Dalışa Engel Olabilecek Hastalıklar Nelerdir?
1. Giriş: Dalış Güvenliği Sağlıkla Başlar
Tüplü dalış, gerekli eğitimler alındığında ve tüm kurallara titizlikle uyulduğunda son derece güvenli bir spordur. Bu yazının amacı, dalgıç adaylarını veya sertifikalı dalgıçları korkutmak değil, dalış güvenliğini tehlikeye atabilecek potansiyel sağlık riskleri konusunda açık ve net bir şekilde bilgilendirmektir.
Sualtı ortamı, insan fizyolojisi için alışılmışın dışında koşullar sunar ve bu koşullar, bazı sağlık sorunlarını tetikleyebilir veya mevcut sorunları tehlikeli boyutlara taşıyabilir. Dalış öncesi sağlık durumunun dürüstçe değerlendirilmesi, yalnızca dalıcının kendi güvenliği için değil, aynı zamanda olası bir acil durumda kendisine yardım etmekle yükümlü olan dalış eşinin (buddy) güvenliği için de hayati önem taşır.
2. Anlık Engeller: Bugün Dalmanızı Ertelemenizi Gerektiren Yaygın Durumlar
Bazen dalışa tamamen uygun bir sağlık durumuna sahip olsanız bile, dalış yapacağınız gün ortaya çıkan geçici rahatsızlıklar planlarınızı ertelemenizi gerektirebilir. Bu durumlar genellikle kısa sürelidir ancak sualtında ciddi tehlikelere yol açabilir.
2.1. Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları ve Alerjiler
Nezle, sinüzit veya şiddetli mevsimsel alerjiler gibi durumlar, dalış için geçici ancak kesin bir engel teşkil eder. Bu rahatsızlıklar, burun ve genizdeki mukozanın şişmesine neden olarak orta kulağın havalanmasını sağlayan Östaki borusunu ve sinüslerin burun boşluğuna açılan kanallarını (ostium) tıkar. Bu kanallar tıkalı olduğunda, iniş sırasında artan dış basınca karşı iç basıncı dengelemek, yani "kulak eşitlemek" imkânsız hale gelir. Eşitleme yapılamaması, iniş sırasında kulak ve sinüslerde şiddetli ağrıya, dokularda kanamaya ve en nihayetinde kulak veya sinüs barotravmasına (sıkışma) yol açar.
2.2. Kulak Sorunları
Dış kulak yolunun kulak kiri (buşon), kulak tıkacı veya dalış başlığının dış kulağı tamamen kapatması gibi nedenlerle tıkanması, basit gibi görünen ama tehlikeli sonuçlar doğurabilen bir durumdur. Bu tıkanıklık, kulak zarı ile tıkaç arasında bir hava boşluğu oluşturur. Dalış sırasında inişe geçildiğinde, bu kapalı alandaki hava, artan su basıncıyla sıkışır. Bu durum, dış kulak yolu dokularında ödem, kanama ve şiddetli ağrı ile karakterize olan dış kulak barotravmasına neden olur.
2.3. Genel Sağlık Durumu ve Mide Rahatsızlıkları
Ateşli bir hastalık geçiriyorsanız veya kendinizi genel olarak halsiz hissediyorsanız dalış yapmamalısınız. Vücudunuzun bir enfeksiyonla mücadele ettiği bu gibi durumlarda performansınız düşer ve sualtında beklenmedik durumlarla başa çıkma kapasiteniz azalır. Benzer şekilde, ishal gibi mide-bağırsak sorunları da dalış için bir engeldir. İshal, vücutta ciddi sıvı kaybına (dehidratasyon) yol açar. Dehidratasyon ise kanın viskozitesini (kıvamını) artırarak akımını yavaşlatır ve pıhtılaşmaya daha yatkın hale getirir. Bu durum, dekompresyon hastalığı (vurgun) için önemli bir risk faktörüdür.
3. Ciddi ve Kronik Hastalıklar: Dalış Öncesi Mutlak Doktor Değerlendirmesi Gerektiren Durumlar
Yukarıda bahsedilen durumlar genellikle dalış planlarınızı geçici olarak ertelemenizi gerektirirken, bazı kronik sağlık sorunları ise herhangi bir dalış düşünülmeden önce bir dalış hekiminin çok daha kapsamlı bir tıbbi değerlendirmesini gerektirir. Bu durumlar, sualtındaki basınç değişikliklerinden doğrudan etkilenerek hayati tehlike yaratabilir.
3.1. Akciğer Hastalıkları: Sualtındaki En Büyük Risklerden Biri
Astım, KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), akciğerde bül veya hava kisti bulunması gibi akciğerde hava hapsine neden olabilecek tüm hastalıklar, dalış için en büyük risk gruplarından birini oluşturur. Bu tür hastalıklarda, solunan havanın bir kısmı akciğerlerin belirli bölgelerinde hapsolabilir ve çıkış sırasında etkin bir şekilde dışarı atılamaz. Çıkış esnasında ortam basıncı azalırken, hapsolmuş bu havanın hacmi Boyle Kanunu uyarınca genişler. Akciğerlerin esneme kapasitesini aşan bu genişleme, akciğer barotravmasına (akciğer dokusunun yırtılması) ve yırtılan dokudan dolaşıma hava kabarcıklarının girmesiyle potansiyel olarak ölümcül olan arteriyel gaz embolisine (hava embolisi) yol açabilir. Akciğer dokusunun yırtılmasına neden olacak basınç farkına, sualtında sadece bir metre derinlikten nefes tutarak çıkılmasıyla bile ulaşılabileceği unutulmamalıdır.
3.2. Kalp ve Dolaşım Sorunları
Dekompresyon hastalığının (vurgun) temelini, basınç altındayken vücut dokularında çözünen gazların, basıncın azalmasıyla birlikte tekrar gaz haline dönerek kabarcıklar oluşturması teşkil eder. Bu durumu en iyi anlatan örnek, gazoz şişesidir. Gazlı içeceklerde karbondioksit, üretim aşamasında basınçla sıvının içine çözündürülür. Şişenin kapağını çok yavaş açarsanız, çözünmüş gaz fark edilmeden uçar gider. Bu, kurallara uygun, yavaş bir çıkış yapan dalgıca benzer. Ancak kapağı hızla açarsanız, gaz aniden köpürerek serbest kabarcıklar oluşturur. Bu da kurallara uymadan hızla yükselen bir dalıcının dokularında oluşan tehlikeli kabarcıklara benzer.
Normalde, toplardamarlarda oluşan ve herhangi bir belirti vermeyen "sessiz kabarcıklar", kan dolaşımıyla akciğerlere ulaşır ve burada adeta bir filtre sistemi tarafından tutularak güvenli bir şekilde dışarı atılır. Ancak bazı durumlarda bu filtre sistemi atlatılabilir. Bunlardan en önemlisi Patent Foramen Ovale (PFO)’dir.
PFO, halk arasında "kalpte delik" olarak bilinen durumlardan biridir. Aslında bu, anne karnındayken herkeste bulunan ve kalbin sağ ve sol kulakçıkları arasında kan geçişini sağlayan bir açıklıktır. Doğumdan sonra akciğerler devreye girince bu açıklık genellikle bir kapakçıkla kapanır ve zamanla kaynaşır. Ancak bazı kişilerde bu kapakçık tam olarak kaynaşmaz. PFO görülme sıklığı normal popülasyonda 1-30 yaşları arasında %30-35 civarındadır. Yaşın ilerlemesiyle kapanma gerçekleşebilmekte, böylece sıklık 80 yaş ve ötesinde %20’lere kadar düşebilmektedir. PFO varlığında, öksürme veya ıkınma gibi göğüs içi basıncı artıran bir manevra sırasında bu kapakçık aralanabilir. Bu durum, toplardamar sistemindeki kabarcıkların akciğer filtresini atlayarak doğrudan atardamar sistemine geçmesine neden olur. Bu kabarcıkların beyin gibi kritik organlara ulaşması, hafif bir dalış sonrası bile ciddi dekompresyon hastalığı tablolarına yol açabilir.
3.3. Nörolojik Rahatsızlıklar
Sara (epilepsi) hastalığı, dalış için mutlak bir engel teşkil eder. Bu hastalığın dalış için mutlak bir engel teşkil etmesinin temel nedeni, nöbetlerin öngörülemez doğasıdır. Sualtında geçirilecek bir nöbet, dalıcının bilincini kaybetmesine, regülatörünü ağzından düşürmesine ve istemsizce su yutarak boğulmasına neden olur. Bu nedenle, kontrol altında olsa dahi epilepsi hastalarının tüplü dalış yapması kesinlikle güvenli değildir.
3.4. Diş Problemleri
İyi tedavi edilmemiş diş çürükleri veya altında hava boşluğu kalacak şekilde yapılmış dolgular, dalış sırasında "diş sıkışması" olarak da bilinen diş barotravmasına yol açabilir. İniş sırasında artan basınç, bu hava boşluğunun hacmini küçülterek dişin içine doğru bir vakum etkisi yaratır. Çıkış sırasında ise tam tersi, hapsolmuş hava genişleyerek dişe içeriden basınç uygular. Her iki durum da şiddetli ağrıya, dolgunun yerinden oynamasına ve hatta dişin çatlamasına veya kırılmasına neden olabilir.
4. İlaç Kullanımı ve Dalış Güvenliği
Vücudumuzdaki kalıcı yapısal sorunların yanı sıra, bu sorunları veya başka rahatsızlıkları yönetmek için kullandığımız ilaçlar da dalış güvenliğini doğrudan etkileyebilir. Herhangi bir ilacın düzenli olarak kullanılması, altında yatan bir sağlık sorununa işaret eder. Dalış güvenliği açısından asıl risk, genellikle ilacın kendisinden çok, o ilacın kullanılmasını gerektiren hastalığın dalışla etkileşimidir.
Bununla birlikte, bazı ilaçların yan etkileri sualtında tehlikeli olabilir. Örneğin, deniz tutması için kullanılan bazı ilaçlar veya alerji ilaçları uyuşukluk, dikkat dağınıklığı ve reaksiyon süresinde yavaşlama gibi yan etkilere neden olabilir. Bu durum, sualtında dalıcının karar verme ve problem çözme yetisini olumsuz etkileyerek, derinlik sarhoşluğu olarak da bilinen nitrojen narkozunun etkilerini ağırlaştırabilir. Bu nedenle, düzenli olarak herhangi bir ilaç kullanan dalıcıların, dalışa başlamadan önce mutlaka bir hekime danışarak hem kullandıkları ilacın hem de altta yatan hastalığın dalışa uygunluğu hakkında onay almaları gerekir.
5. Sonuç: Güvenli Dalış İçin Sağlığınıza Önem Verin
Dalış güvenliği, bir kültür meselesidir ve bu kültürün temelinde sağlıkla ilgili konularda dürüst ve sorumlu olmak yatar. Kendinizde veya dalış eşinizde dalışa engel olabilecek en ufak bir şüphe dahi varsa, en doğru ve güvenli davranış dalışı ertelemektir. Unutmayın, deniz her zaman orada olacak. Herhangi bir sağlık sorununuz veya endişeniz olduğunda bir dalış hekimine danışmaktan asla çekinmeyin. Güvenli dalışlar, sağlıklı dalgıçlarla mümkündür.

Dalış ve Kulak Sağlığı: Kulak Eşitleme Nasıl Yapılır?
1. Giriş: Dalışta Kulak Eşitleme Neden Önemlidir?
Dalış sırasında derinlik arttıkça üzerimizdeki suyun ağırlığı nedeniyle ortam basıncı da artar. Boyle Gaz Kanunu uyarınca, bu artan dış basınç vücudumuzdaki hava dolu boşlukların, özellikle de orta kulağın sıkışmasına neden olur. Orta kulaktaki hava hacmi küçülürken, dış basınç kulak zarına baskı yapmaya başlar.
Bu basınç farkı giderilmezse, dalışlarda en sık karşılaşılan sağlık sorunu olan "barotravma" ortaya çıkar. Bu basınç farkı, kulak zarında hafif bir kızarıklıkla (Derece 1) başlayan, orta kulakta kan birikmesine (Derece 4) ve nihayetinde kulak zarının yırtılmasına (Derece 5) kadar ilerleyebilen bir hasar silsilesine yol açar.
"Kulak eşitleme" veya "kulak açma" işlemi, bu tehlikeli basınç farkını dengelemek için yapılan hayati bir manevradır. Amaç, Östaki borusu aracılığıyla orta kulağa hava göndererek iç basıncı dış basınçla eşitlemektir. Bu işlem, sağlıklı ve güvenli bir dalışın temelini oluşturur.
2. En Yaygın Kulak Eşitleme Teknikleri
Dalıcıların basınç dengelemesi için kullandığı birçok manevra bulunmaktadır. Yeni başlayanlar için öğrenilmesi en kolay olan iki tanesi aşağıda açıklanmıştır.
Valsalva Manevrası
Uygulanmasının kolay olması nedeniyle özellikle yeni başlayan dalıcılar tarafından sıkça kullanılan bir tekniktir.
1. Burnunuzu parmaklarınızla sıkıca kapatın.
2. Ağzınızı kapalı tutun.
3. Burnunuzdan dışarıya doğru nazikçe hava üflemeye çalışın.
Bu işlem, genizdeki basıncı artırarak Östaki borusunu açar ve orta kulağa hava gönderir. Ancak bu manevranın kuvvetli ve uzun süreli yapılması, iç kulak basıncını aşırı artırarak yuvarlak pencere yırtığı gibi kalıcı işitme kaybına yol açabilecek ciddi hasarlara neden olabilir. Bu nedenle nazikçe uygulanmalıdır.
Toynbee Manevrası
Bu manevra, hem iniş hem de çıkış fazında kullanılabilen etkili bir yöntemdir.
1. Burnunuzu parmaklarınızla sıkıca kapatın.
2. Ağzınızı kapalı tutun.
3. Yutkunun.
Yutkunma eylemi, Östaki borusunu çevreleyen kasları harekete geçirerek borunun doğal bir şekilde açılmasını sağlar ve basıncı dengeler. Özellikle dalışın çıkış fazında orta kulakta genleşen havanın yutağa atılmasını kolaylaştırır.
Deneyimli dalıcılar, Valsalva ve Toynbee'nin yanı sıra Frenzel, Lowry ve Edmonds gibi daha ileri teknikler de kullanabilir. Örneğin Frenzel manevrası, kuvvetli bir soluk verme yerine dil ve boğaz kaslarını kullanarak orta kulağa hava pompalamayı içerir ve iç kulak için daha güvenli kabul edilir.
3. Başarılı Bir Kulak Eşitlemesi İçin İpuçları
Kulak eşitleme işlemini sorunsuz bir şekilde gerçekleştirmek, dalış konforu ve güvenliği için kritik öneme sahiptir. Aşağıdaki ipuçları, barotravma riskini en aza indirmenize yardımcı olacaktır.
• Erken ve Sık Eşitleyin: Eşitleme yapmak için kulaklarınızda basınç veya ağrı hissetmeyi beklemeyin. Başınız suya girdiği andan itibaren, henüz bir basınç farkı oluşmadan sık aralıklarla (her yarım metrede bir) eşitleme yapmaya başlayın.
• Ayaklar Önde Dalın: Baş aşağı pozisyonda dalmak eşitlemeyi zorlaştırabilir. Bunun fizyolojik sebebi, baş aşağı pozisyonda venöz dönüşün artmasına bağlı olarak kafadaki basıncın yükselmesi ve Östaki borusunun anatomik pozisyonunun açılmayı güçleştirmesidir. Eşitlemede sorun yaşıyorsanız, vücudunuzu dik pozisyona getirerek veya ayaklarınız önde olacak şekilde inmeyi deneyin.
• Yavaş İnin: Özellikle dalışın ilk metrelerinde iniş hızınızı kontrol altında tutun. Hızlı bir iniş, basınç farkının aniden artmasına neden olabilir. Gerekirse bir kılavuz ipten destek alarak iniş hızınızı ayarlayın.
• Burnunuzu Temizleyin: Dalıştan hemen önce, maskeniz takılı değilken suya bir takla atıp ardından burnunuzu sümkürerek temizlemek, hem kulaklarınızın hem de sinüslerinizin daha kolay eşitlenmesine yardımcı olabilir.
• Ağrı Varsa Yükselin: Kulaklarınızı eşitleyemiyorsanız veya herhangi bir ağrı hissederseniz, asla daha derine inmeye zorlamayın. Orta kulaktaki negatif basınç, Östaki borusunun çökerek kapanmasına neden olur; bu duruma "kilitlenme etkisi" denir. Bu kilitlenme oluştuktan sonra eşitleme yapmak imkansızlaşır. Ağrının geçtiği derinliğe kadar, genellikle birkaç metre yükselip eşitlemeyi tekrar deneyin.
• Dalışı Sonlandırın: Tüm denemelere rağmen kulaklarınızı eşitleyemiyorsanız, güvenliğiniz için dalışı sonlandırın. Eşitleme yapmadan dalışa devam etmek orta kulağınıza zarar verebilir, kulak zarınızı yırtarak suyun orta kulağa girmesine ve kalorik vertigo olarak bilinen şiddetli baş dönmesine yol açabilir.
4. Sonuç: Sağlığınız Her Şeyden Önemli
Kulak eşitleme, dalış sırasında öğrenilmesi ve doğru uygulanması gereken en temel becerilerden biridir. Bu işlem asla zorlanmamalıdır. Unutmayın ki kulak ağrısı bir rahatsızlık değil, vücudunuzun bir doku hasarı oluştuğuna dair gönderdiği fizyolojik bir uyarıdır. Bu uyarıyı görmezden gelmek, potansiyel olarak geri döndürülemez işitme hasarı riskini almaktır. Sağlığınız, her metreden daha derindir.

Astım Hastaları Dalış Yapabilir mi?
Astım hastalarının dalış yapıp yapamayacağı sıkça karşılaşılan bir sorudur. Astım, dalış güvenliğiyle bağdaşmaz; çünkü sualtında öngörülemeyen ve ölümcül olabilen iki temel riski beraberinde getirir: akciğer barotravması ve boğulma.
Akciğer Barotravması: En Önemli Risk
Dalış sırasında astımın yarattığı en büyük tehlike akciğer barotravmasıdır. Astım, akciğerlerde hava hapsine yol açabilen bir hastalıktır ve bu durum barotravma için başlıca risk faktörlerinden birini oluşturur. Kayıtlara geçmiş bir olguda, astım teşhisi olan bir dalıcının, yaptığı dalış sonrası cilt altı amfizem (bir tür akciğer barotravması) geliştirdiği görülmüştür. Bu vaka, astımlı bir birey için tek bir dalışın bile kalıcı hasar riski taşıdığını ve dalıştan men edilmeyi gerektirdiğini somut bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bilinç Kaybı ve Boğulma Riski
Akciğer barotravması riskine ek olarak, astımın yarattığı bir diğer ölümcül tehlike de sualtında bilinç kaybı ve ardından boğulmadır. Astım, sualtında bilinç kaybına yol açabilecek önceden var olan hastalıklardan biridir. Sualtında yaşanan herhangi bir bilinç kaybı, regülatörün ağızdan çıkmasına ve ardından akciğerlere su kaçmasına (aspirasyon) neden olabilir. Bu durumun kaçınılmaz sonu boğulmadır.
Sonuç ve Uyarı
Sonuç olarak, astımlı bireyler için dalış yapmak akciğer barotravması gibi kalıcı hasarlara ve boğulma gibi ölümcül sonuçlara yol açabilir. Bu ciddi riskler göz önüne alındığında, astım hastalığı, dalış aktivitesiyle bağdaşmayan ve kesinlikle kaçınılması gereken tıbbi bir durumdur.

Panik Atak ve Dalışta Zihinsel Sağlık
Dalış, sadece fiziksel yeterlilik gerektiren bir aktivite değil, aynı zamanda ciddi bir zihinsel disiplin sporudur. Sualtı dünyası beklenmedik zorluklar sunabilir ve bir dalıcının bu anlarda sakinliğini koruyabilmesi, güvenliğin en temel unsurudur. Bu yazı, dalış sırasında paniğe kapılmanın ve anksiyete gibi bazı psikolojik durumların dalış güvenliği üzerindeki ciddi etkilerini ele alacaktır.
1. Sualtında Paniğin Ölümcül Tehlikesi
Sualtında boğulma riskiyle karşılaşmak, panik davranışlarını tetikler. Bir dalıcının kolayca paniğe kapılma eğilimi, en basit sorunların bile büyük bir kazaya ve boğulmaya yol açmasındaki en önemli faktörlerden biridir. Panik, edinilmiş tüm becerileri ve mantıksal düşünceyi devre dışı bırakarak, yönetilebilir bir ekipman sorununu veya anlık bir yön kaybını hayati bir tehlikeye dönüştürür. Bu durum, sakinliğini koruyamayan bir dalgıcı sualtındaki en büyük tehlike haline getirir.
2. Anksiyete ve Klostrofobinin Derinlik Sarhoşluğuna Etkisi
Gerginlik, anksiyete ve klostrofobi gibi psikolojik durumlar dalış güvenliğini doğrudan etkileyebilir. Bu tür durumlar, dalış sırasında artan derinlikle ortaya çıkan ve "derinlik sarhoşluğu" olarak da bilinen nitrojen narkozunun etkilerini ağırlaştırabilir. Nitrojen narkozu, dalıcının karar verme yetisini bozan ve davranışsal değişikliklere yol açan bir durumdur. Anksiyeteye yatkın bir zihin, zaten en kötü senaryolara odaklanmaya meyillidir. Nitrojen narkozunun muhakeme yeteneğini köreltmesi, bu endişeli düşünceleri dizginleyecek zihinsel frenleri ortadan kaldırır ve tehlikeli bir geri besleme döngüsü yaratır.
3. Sonuç: Güvenli Dalış İçin Sakin Bir Zihin Şarttır
Güvenli dalışın temeli, sakin ve kontrollü bir zihindir. Paniğe yatkınlığı olan veya klostrofobi gibi durumları yaşayan kişilerin, dalışın getirebileceği ek risklerin farkında olmaları kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, bu tür eğilimleri olan bireylerin dalış eğitimine başlamadan önce bir dalış hekimine veya bu konuda tecrübeli bir eğitmene danışmaları, hem kendi hem de dalış eşlerinin güvenliği için vazgeçilmez bir adımdır.

Vurgun Yemek (Dekompresyon Hastalığı) Nedir? Neden Olur?
Giriş: Vurgun Nedir?
"Dekompresyon Hastalığı" (DH) veya halk arasındaki adıyla "Vurgun", vücuttaki çözünmüş gazların çevre basıncındaki azalma sonucunda serbest gaz kabarcıkları oluşturmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu durumu en iyi anlatan benzetme, kapağı hızla açılan bir gazoz şişesidir. Şişenin içindeki basınç aniden düştüğünde, sıvıda çözünmüş halde bulunan gaz hızla kabarcıklar oluşturarak köpürür. Benzer şekilde, dalış sonrası yüzeye doğru çıkarken basıncın azalmasıyla vücut dokularında çözünmüş olan gazlar da kabarcıklara dönüşebilir.
Ancak oluşan her gaz kabarcığı hastalık belirtisine yol açmaz. Vücutta belirti vermeden oluşan ve özel tekniklerle saptanabilen bu kabarcıklara "sessiz kabarcık" (silent bubble) adı verilir. Bu durum, kurallara uygun yapılan dalışlarda bile vücudun bir miktar kabarcık yüküne maruz kalabildiğini ve sınırların neden önemli olduğunu gösterir. Vurgun, sadece dalgıçları değil, aynı zamanda deniz seviyesinden daha düşük basınçlara çıkan pilotları ve basınçlı tünellerde çalışan işçileri de etkileyebilen ciddi bir sağlık sorunudur.
1. Vurgun Neden Olur? Fiziksel Temeli
Vurgunun fiziksel temeli, "Henry Gaz Kanunu" ile açıklanır. Bu kanuna göre, bir gazın sıvıdaki çözünürlüğü, o gazın kısmi basıncıyla doğru orantılıdır. Gaz çözünürlüğünü gazın cinsi, sıvının cinsi ve sıcaklık gibi başka faktörler de etkilemekle birlikte, dalış sırasında insan vücudu için en önemli değişken basınçtır. Dalış sırasındaki süreç şu adımlarla gerçekleşir:
1. Dalış sırasında derinlik arttıkça çevre basıncı da artar. Bu artan basınçla birlikte solunan havanın içindeki nitrojen gazı, kan ve vücut dokularında normalden çok daha fazla miktarda çözünür.
2. Çıkış sırasında ise çevre basıncı azalır. Bu durumda, dokularda aşırı doymuş (süper satüre) hale gelen nitrojenin solunum yoluyla vücuttan atılması gerekir.
3. Eğer yüzeye çıkış çok hızlı yapılırsa veya dalış tabloları ile bilgisayarlarının belirttiği dekompresyon kurallarına uyulmazsa, vücut bu fazla nitrojeni atacak zamanı bulamaz. Çözünmüş haldeki gaz, tıpkı gazoz şişesindeki gibi aniden serbest kabarcıklar oluşturur ve bu kabarcıklar da vurgun belirtilerine yol açar.
2. En Sık Görülen Belirtiler Nelerdir?
Vurgun belirtileri, dalıştan hemen sonra su içindeyken başlayabileceği gibi, dalıştan saatler sonra da ortaya çıkabilir. Olguların yaklaşık %50'sinde ilk belirtiler dalıştan sonraki ilk bir saat içinde, %90'ında ise ilk 6 saat içinde görülür. Belirtiler, etkiledikleri sisteme ve ciddiyetlerine göre iki ana grupta sınıflandırılır:
• Tip I Vurgun (Hafif Belirtiler):
◦ Eklem ve Kas Ağrıları: Genellikle "bends" olarak adlandırılan bu durum, en sık görülen belirtidir. Omuz, dirsek ve diz gibi büyük eklemlerde hissedilen derin, künt ve sızlayıcı ağrılarla karakterizedir. Dalıcılarda üçte bir sıklıkla en fazla tutulan bölge omuz eklemidir.
◦ Deri Belirtileri: Ciltte kaşıntı, kızarıklık, döküntüler ve bazı durumlarda deride soluk alanlarla morlukların birleşmesinden oluşan "mermer görüntüsü" (cutis marmorata) gözlemlenebilir. Bu mermer görüntüsü, sadece basit bir deri belirtisi olmayıp, daha ciddi sistemik sorunların habercisi olabileceğinden dikkatle takip edilmelidir.
• Tip II Vurgun (Ciddi Belirtiler):
◦ Nörolojik Sorunlar: Omurilik veya beynin gaz kabarcıklarından etkilenmesiyle ortaya çıkar. Uyuşma, karıncalanma, kas gücü kaybı, kısmi veya tam felç, denge sorunları ve idrar yapmada zorluk gibi ciddi belirtiler görülebilir.
◦ Solunum ve Dolaşım Sorunları: Akciğerlerde yoğun kabarcık birikmesi sonucu ortaya çıkan ve "chokes" olarak bilinen bu durum; nefes darlığı, kuru öksürük ve göğüs ağrısı gibi hayati tehlike oluşturan belirtilere yol açar.
3. İlk Yardım ve Tedavi Yöntemleri
Vurgun şüphesi olan bir dalgıca yapılacak ilk yardım, durumun kötüleşmesini önlemek ve kalıcı hasar riskini azaltmak için hayati önem taşır. İzlenmesi gereken adımlar şunlardır:
3.1. Hemen Oksijen Solutun:
Vurgun şüphesi durumunda yapılacak en önemli ilk yardım girişimi, hastaya derhal saf (%100) oksijen solutmaktır. Oksijen, kandaki ve dokulardaki nitrojenin daha hızlı atılmasına yardımcı olurken, oluşan gaz kabarcıklarının da küçülmesini sağlar. Ancak %100 oksijen sağlamak için burun kanülleri veya basit yüz maskeleri yetersizdir. Mutlaka rezervuarlı bir ağız-burun maskesi kullanılmalıdır.
3.2. Sıvı Desteği:
Vurgun, vücutta sıvı kaybına (dehidrasyon) ve kanın koyulaşmasına neden olabilir. Bu nedenle bilinci açıksa hastaya yavaş yavaş su içirmek faydalıdır.
3.3. Basınç Odası Tedavisi:
Vurgunun kesin ve en etkili tedavisi, hastanın en kısa sürede bir basınç odasına ulaştırılarak rekompresyon (yeniden basınçlandırma) tedavisi görmesidir. Bu tedavi, kabarcıkları yeniden çözündürerek vücuttan güvenli bir şekilde atılmalarını sağlar.
3.4. ÖNEMLİ UYARI:
Dalgıçlar arasında "aksuna" olarak bilinen ve hastayı tekrar suya daldırarak tedavi etmeye dayanan yöntem kesinlikle uygulanmamalıdır. Bu son derece tehlikeli uygulama, hastanın durumunu daha da ağırlaştırır. Bunun bilimsel nedeni şudur: Suya yeniden inildiğinde artan basınç, toplardamarlardaki kabarcıkları küçülterek akciğer filtresinden geçmelerine neden olabilir. Bu kabarcıklar atardamar dolaşımına katılarak beyin gibi hayati organlara ulaşır. Tekrar yüzeye çıkıldığında ise bu kabarcıklar yeniden genişleyerek felç gibi çok daha ciddi ve kalıcı hasarlara yol açabilir.
4. Vurgundan Nasıl Korunulur?
Vurgun, dalış kurallarına ve güvenlik prosedürlerine uyulduğunda büyük ölçüde önlenebilir bir durumdur. Bu sessiz tehlikeden korunmak için alınması gereken temel önlemler şunlardır:
• Dalış Limitlerine Uyun: Dalış bilgisayarınızın veya dekompresyon tablolarınızın belirlediği derinlik ve dip zamanı sınırlarını asla aşmayın.
• Çıkış Hızını Kontrol Edin: Daima yavaş ve güvenli çıkış hızlarına uyun. Genellikle dakikada 9-10 metreyi geçmemek güvenli kabul edilir.
• Risk Faktörlerinden Kaçının: Dalış öncesinde ve sonrasında yorgunluk, dehidrasyon (sıvı kaybı) ve alkol tüketimi gibi vurgun riskini artırabilecek faktörlerden uzak durun.
• Dalış Sonrası Uçuş: Normal, dekompresyonsuz sportif bir dalıştan sonra uçağa binmek için en az 24 saat bekleyin. Düşük kabin basıncı, vurgun riskini tetikleyebilir.
• Planlı Dalın: Her dalışınızı mutlaka kurallara uygun şekilde planlayın, dalış eşinizle bu plana sadık kalın ve asla sınırlarınızı zorlamayın.

Tüplü Dalışın Riskleri (Tehlikeleri) Nelerdir?
Giriş: Güvenli Bir Keşif Mümkün mü?
"Donanımlı dalış, yeterli eğitim alındığında ve uygun dalış malzemesi kullanıldığında minimum riskle yapılabilecek bir spor dalıdır." Bu doğru olmakla birlikte, insanın doğal yaşam alanının dışında gerçekleştirilen her aktivite gibi, tüplü dalış da her bilinçli dalıcının farkında olması gereken doğal riskler barındırır. Bu riskleri anlamak, su altı maceranızın hem keyifli hem de güvenli geçmesinin ilk adımıdır. Bu yazıda, dalışta en sık karşılaşılan iki temel risk olan barotravmalar ve dekompresyon hastalığı başta olmak üzere dikkat edilmesi gereken önemli sağlık sorunlarını ele alacağız.
1. Basınç Değişiminin Etkileri: Barotravmalar
Tanım
Barotravma, Boyle Gaz Kanunu uyarınca, dalış sırasındaki basınç değişikliklerine bağlı olarak vücuttaki hava dolu boşlukların hasar görmesidir. Bu durum, dalışlarda en sık karşılaşılan sağlık problemini oluşturmaktadır.
Kulak Barotravması
Dalıcılarda en sık görülen barotravma türü kulak barotravmasıdır. Orta kulak, östaki borusu ile genize bağlanan hava dolu bir boşluktur. Alçalma sırasında artan dış basınç, kulak zarını içeri doğru iter ve bu basıncın dengelenmesi gerekir. Eğer eşitleme manevraları baş suya girdiği andan itibaren düzenli olarak yapılmazsa, kulak zarındaki gerilme önce dolgunluk hissine, ardından şiddetli bir ağrıya neden olur. Eşitleme geciktirilirse, oluşan negatif basınç östaki borusunun genizdeki ağzının kapanmasına neden olur ki buna "kilitlenme etkisi" denir. Bu noktadan sonra manevra yapmak imkânsız hale gelir ve dalıcının eşitleme yapabilmek için kilitlenmenin ortadan kalkacağı daha sığ bir derinliğe yükselmesi gerekir. Eşitlemeden ısrarla kaçınmak veya çok kuvvetli manevralarla zorlamak, kulak zarında kanama ve yırtılmaya, hatta daha ciddi bir durum olan iç kulak barotravmasına yol açabilir. Kulak zarının yırtılması durumunda orta kulağa soğuk suyun girmesi, iç kulak denge organını etkileyerek "kalorik vertigo" olarak bilinen şiddetli baş dönmesine neden olabilir.
Sinüs Barotravması
Sinüsler, kafa kemikleri içinde bulunan ve küçük kanallarla burun boşluğuna açılan hava dolu boşluklardır. Nezle veya alerji gibi nedenlerle bu kanallar tıkandığında, alçalma sırasında sinüs içi basınç dengelenemez. Bu durum, sinüslerin bulunduğu alın (Frontal Sinüs), elmacık kemikleri (Maksiller Sinüs) veya göz çevresinde (Etmoidal ve Sfenoidal Sinüsler) dolgun ve zonklayıcı bir ağrıya neden olur. Basınç farkı nedeniyle sinüs içinde kanama olabilir ve dalış sonrası maskede kan görülmesi bu durumun bir işareti olabilir.
2. Derinliğin En Bilinen Riski: Dekompresyon Hastalığı (Vurgun)
Mekanizma
Dekompresyon hastalığının mekanizmasını en iyi anlatan örnek gazoz şişesidir. Yüksek basınç altında üretilen gazlı içeceklerde karbondioksit gazı sıvı içinde çözünmüş halde bulunur. Benzer şekilde, dalgıç derinlere indikçe artan basınçla birlikte soluduğu havadaki nitrojen gazı da vücut dokularında çözünür. Eğer çıkış çok hızlı yapılırsa veya dekompresyon kurallarına uyulmazsa, aynı gazoz şişesinin kapağını hızla açtığınızda olduğu gibi, dokularda çözünmüş olan nitrojen hızla gaz haline geçerek kabarcıklar oluşturur. İşte bu kabarcıklar dekompresyon hastalığına, yani halk arasındaki adıyla vurguna yol açar.
Belirtiler
En sık görülen belirti, genellikle omuz, dirsek ve diz gibi büyük eklemlerde ortaya çıkan ağrıdır ("bends"). Bunun yanı sıra deride çeşitli belirtiler görülebilir. Bunlar basit kaşıntılardan, "kızıl benzeri döküntülere" ve dekompresyon hastalığının en tipik belirtilerinden biri olan cildin alacalı mor bir görünüm aldığı "mermer görüntüsüne (cutis marmorata)" kadar değişebilir. Hastalığın daha ağır seyrettiği Tip II vakalarda ise kabarcıkların sinir sistemini etkilemesine bağlı olarak felç gibi nörolojik problemler ortaya çıkabilir.
Önleme
Dekompresyon hastalığı, basit kurallara uyulduğunda tamamen önlenebilir bir durumdur. Dalış bilgisayarınızın veya dalış tablolarının belirlediği limitlere sadık kalmak, her zaman yavaş bir hızla yükselmek ve güvenlik beklemelerini yapmak, vurgun riskini en aza indirmenin en etkili yoludur.
3. Diğer Önemli Hususlar
Akciğer Barotravması: Asla Unutulmaması Gereken Kural
Daha nadir görülmesine rağmen dalıştaki en ciddi risklerden biri akciğer barotravmasıdır. Bu durum, tüplü dalış sırasında yükselirken nefesin tutulması sonucu meydana gelir. Serbest dalışın aksine, tüpten solunan basınçlı hava nedeniyle akciğerler derinlikte küçülmez. Yükselme sırasında azalan dış basınca bağlı olarak akciğerlerdeki bu hava genişler. Eğer genişleyen hava, nefes verme yoluyla dışarı atılmazsa, akciğer dokusunda yırtılmalara ve dolaşıma hava kabarcıklarının karışmasına (arteriyel gaz embolisi) neden olabilir. Bu nedenle, tüplü dalışın bir numaralı ve altın kuralı asla nefesinizi tutmamaktır.
Nitrojen Narkozu: Derinlik Sarhoşluğu
Derinlik sarhoşluğu olarak da bilinen nitrojen narkozu, genellikle 30 metreden daha derine yapılan dalışlarda, yüksek basınç altındaki nitrojenin merkezi sinir sistemi üzerindeki etkisinden kaynaklanır. Tıpkı alkol zehirlenmesi gibi muhakeme, mantık yürütme ve motor koordinasyon becerilerini bozar. Etkilerini pratik olarak anlamak için kullanılan Martini Kuralı'na göre, 30 metreden sonraki her 15 metre derinlik, bir kadeh martininin yarattığı etkiye denktir. Dalıcının kendine aşırı güvenmesine ve tehlikeleri fark edememesine yol açabilir. Gerginlik, soğuk, yorgunluk, yatıştırıcı ilaçlar ve alkol gibi faktörler narkozun etkilerini ağırlaştırabilir. Bu durum, sportif dalışta derinlik limitlerinin olmasının en önemli nedenlerinden biridir ve birçok dalış kazasında altta yatan ana risk faktörüdür.
Sonuç: Bilinçli Dalış, Güvenli Dalıştır
Tüplü dalışın riskleri gerçek olsa da, bunlar iyi anlaşılmış ve yönetilebilir durumlardır. Su altı dünyasının keyfini güvenle çıkarmak için anahtar; kapsamlı bir eğitim almak, her dalışı dikkatle planlamak, kişisel limitlerinizi bilmek ve bunlara saygı duymak ve güvenlik protokollerine harfiyen uymaktır. Unutmayın, bilinçli bir dalıcı, güvenli bir dalıcıdır.
Güvenli Dalış İçin Altın Kurallar:
• Eğitim Alın: Sertifikalı bir kurumdan kapsamlı bir eğitim alın.
• Planınıza Sadık Kalın: Dalış bilgisayarınızın veya tablolarınızın limitlerine uyun.
• Yavaş Yükselin: Her zaman yavaş ve kontrollü bir şekilde yükselin.
• Nefesinizi Asla Tutmayın: Dalış boyunca normal ve sürekli nefes alıp verin.
• Sınırlarınızı Bilin: Kendinizi yorgun veya rahatsız hissediyorsanız dalışı erteleyin.

Lensle Dalış Yapılabilir Mi?
Su altında net bir görüş, dalış güvenliğinin temel taşlarından biridir. Basınç ve derinlik göstergelerini doğru okumak, dalış eşinizin el işaretlerini net bir şekilde yorumlamak, su altı navigasyonu yapmak ve potansiyel tehlikeleri zamanında fark etmek, tamamen net bir görüşe bağlıdır. Bu nedenle, görme düzeltmesine ihtiyaç duyan dalgıçların en sık sorduğu soru şudur: "Kontakt lenslerle dalış yapabilir miyim?" Bu sorunun cevabı, kullandığınız lensin türüne göre büyük farklılıklar gösterir. Bu rehber, farklı lens türleriyle dalış yapmanın getirdiği riskleri, dikkat edilmesi gereken güvenlik önlemlerini ve en güvenli alternatifleri bir dalış tıbbı uzmanı perspektifiyle açıklayacaktır.
Yumuşak Kontakt Lensler ile Dalış
Yumuşak kontakt lensler, gaz ve besin maddelerine karşı geçirgen oldukları için dalış için genellikle güvenli bir seçenek olarak kabul edilir. Ancak bu, risksiz oldukları anlamına gelmez ve dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır.
Temel Riskler ve Pratik Tavsiyeler
Yumuşak lenslerle dalış yaparken bazı riskler mevcuttur. Bu riskleri en aza indirmek için aşağıdaki noktalara ve uzman tavsiyelerine dikkat etmek önemlidir:
• Lens Kaybı Riski: En büyük risk, maskenin beklenmedik bir şekilde suyla dolması durumunda lenslerin kaybolmasıdır. Bu durum, dalış eşinizin paletinin yanlış bir hareketi, maske eteğinizdeki küçük bir sızıntı ve hatta gülümsemenin maske mührünü bozması gibi basit nedenlerle bile gerçekleşebilir. Özellikle maske çıkarma gibi eğitim egzersizleri sırasında bu risk belirgindir.
• Su ile Etkileşim: Lensleriniz suyla doğrudan temas ederse farklı tepkiler verebilir. Tatlı su, yumuşak lenslerin büzülmesine ve korneaya yapışmasına neden olabilir. Deniz suyu ise daha çelişkili etkilere sahiptir: Bazen lenslerin şişerek gözden çıkmasına, bazen de tam tersi şekilde korneaya daha sıkı yapışmasına yol açabilir. Neyse ki, lensler genellikle maskenin içindeki hava boşluğu tarafından sudan korunduğu için bu durum nadiren bir sorun teşkil eder.
Yumuşak Lens Kullanıcıları İçin Uzman Önerileri:
• Günlük Lensleri Tercih Edin: Dalış günlerinde günlük kullan-at lensleri tercih edin. Bu, hem hijyeni en üst düzeye çıkarır hem de bir lensi kaybetmeniz durumunda maliyeti ve stresi azaltır.
• Yedek Bulundurun: Dalış teknenizde veya çantanızda her zaman yedek bir çift lens ve numaralı gözlüğünüzü bulundurun. Bu sayede dalış sonrası veya lens kaybı durumunda görüşünüzden ödün vermezsiniz.
• Gözlerinizi Kapalı Tutun: Maskeniz beklenmedik bir şekilde su alırsa, paniğe kapılmadan gözlerinizi kapalı tutmaya çalışarak maskeyi yüzünüze bastırın ve standart prosedürle suyu boşaltın.
Sert (Korneal) Kontakt Lensler ile Dalış
Sert (korneal) kontakt lenslerle dalış yapmak, dekompresyon sırasında korneanızda geri döndürülemez hasara yol açabilecek öngörülebilir bir tıbbi risk oluşturur. Bu risk, dalış topluluğundaki tüm yetkililer tarafından kabul edilmektedir ve kesinlikle kaçınılması gereken bir durumdur.
1. Dekompresyon Tehlikesi: Sert lenslerin altında, dekompresyon (yüzeye çıkış) sırasında gözyaşı filminde çözünmüş gazdan küçük kabarcıklar oluşabilir. Yüzeye çıkış devam ettikçe bu kabarcıklar birleşip genişleyerek lensin altında hapsolur. Bu durum, hassas kornea dokusu üzerinde doğrudan fiziksel bir basınç oluşturarak mekanik hasara yol açabilir.
2. Olası Belirtiler: Bu durumun neden olabileceği belirtiler şunlardır:
◦ Gözlerde rahatsızlık hissi.
◦ Işıklara bakarken etraflarında haleler ve ışınsal çizgiler görme.
3. Güvenlik Açığı: Sert lensler, korneanın daha küçük bir bölümünü kapladığı için daha az güvenlidir ve su altında yumuşak lenslere göre çok daha kolay yerinden çıkabilir.
Dalış İçin En Üstün Çözüm: Numaralı Maskeler
Görme düzeltmesine ihtiyaç duyan dalgıçlar için en güvenli, en pratik ve en konforlu alternatif, numaralı maskelerdir. Bu yöntem, kontakt lenslerle ilişkili tüm riskleri ve endişeleri ortadan kaldıran kalıcı ve üstün bir çözümdür.
Numaralı maskelerin avantajları açıktır:
• Kalıcı ve Zahmetsiz: Dalış öncesi lens takma zahmetini ortadan kaldırır. Bu, tek seferlik bir yatırımdır ve günlük kullan-at lenslerin tekrarlayan maliyetinden sizi kurtarır.
• Sıfır Risk: Dalış sırasında lens kaybetme, enfeksiyon kapma veya göz yaralanması gibi riskleri tamamen ortadan kaldırır.
• Kesintisiz Net Görüş: Suya girdiğiniz andan çıktığınız ana kadar tutarlı ve mükemmel bir görüş alanı sunar.
• Zihinsel Rahatlık: "Lensim düşer mi?" veya "Maskem su alırsa ne yaparım?" gibi endişeleri ortadan kaldırarak dalışınıza tam olarak odaklanmanızı sağlar.
Özet ve Son Tavsiyeler
Dalışta görme düzeltmesi seçimi, kolaylık ve risk arasında bir denge kurmaya dayanır. Kararınızı verirken aşağıdaki nihai tavsiyeleri göz önünde bulundurun:
• Yumuşak Lens Kullanıcıları İçin: Yumuşak lensler, dikkatli bir yönetimle dalış için uygun bir seçenektir. Ancak, dalışınızı veya gününüzü tehlikeye atabilecek bir lens kaybı riskini her zaman taşırlar.
• Sert Lens Kullanıcıları İçin: Dekompresyon sırasında ciddi ve kalıcı göz hasarı riski taşıdıkları için sert kontakt lenslerle dalış yapmak kabul edilemez bir tıbbi risktir. Bu seçenekten kesinlikle kaçınılmalıdır.
• En Güvenli ve Akılcı Seçenek: Mutlak bir gönül rahatlığı ve tavizsiz bir güvenlik için, özel olarak hazırlanmış numaralı dalış maskeleri, görme düzeltmesine ihtiyaç duyan her ciddi dalgıç için altın standart olmaya devam etmektedir.
Sorularınız için bana Whatsapp gönderin...